Türkçe Dışında
Nasıl 4 Yabancı Dil Öğrendim?
DİNLE
Hikayemin bir gün İspanya’nın Barselona ve İtalya’nın Roma şehirlerinde, bir İngilizce öğretmeni olarak devam edeceğinden habersizdim...
İlk dil; Almanca
İlk yabancı dilim Almanca oldu, o zamanlar Türkiye’de ilkokuldan sonra Anadolu ve Fen liseleri sistemi vardı. İzmir Anadolu Lisesini kazandım ve Almanca eğitimime başladım.
Türkçe’yi iyi bilmenin avantajı
Bir dili iyi bilirsen 2.yi daha kolay öğrenirsin.
Anadolu Lisesi’ni kazanmamın en büyük nedenlerinden biri, ilkokulda aldığım sağlam eğitim ve disiplin duygusuydu. Özellikle Türkçe dilbilgisi konusunda çok güçlü bir temel oluşturmuştuk.
Eti senin kemiği benim!
Öğretmenimiz çok sertti, hatta zaman zaman şiddete başvurduğu da olurdu. O dönem bu bizi korkuturdu ama yıllar sonra İngilizce, İtalyanca ve İspanyolca öğrenirken, sağlam bir Türkçe dilbilgisi altyapısının ne kadar büyük bir avantaj olduğunu fark edecektim.
Bir dil kaç ayda öğrenilir?
Yabancı Dil Öğrenmenin En Hızlı Yolu Nedir?
Türkçe konuşmadan yabancı dil öğrenmek mümkün mü?
Anadolu lisesinde haftada toplam 24 saat ve her gün Almanca dersi alıyorduk. Muhteşem öğretmenlerimiz vardı. Türkçe konuşmadan dil öğretme yaklaşımını benimsemişlerdi. Sınıfta Türkçe konuşmak yasaktı. İnanılmaz bir ilgim ve sevgim vardı Almancaya karşı. Bunun sebeplerinden biri de öğretmenlerimin uzmanlığı, birikimi ve başarısıydı.
Dil Öğrenmede Başarıyı Belirleyen Tek Faktör:
Gerçekten İstemek
Ezberleme, kendi cümleni kur ve hata yap!
Birinci eğitim yılının sonunda, 13 yaşlarındaydım. Her gün yoğun Almanca dersleri görüyorduk ve yıl bitiminde sınıf olarak dili çözmüştük. Elbette anadil seviyesinde değildik ama dersleri tamamen Almanca işleyebilecek bir seviyeye ulaşmıştık.
Almanca işlediğimiz derslerde oldukça başarılıydım. Bunun sebebi, sınavlara klasik ezber yöntemiyle değil, konuyu anlayarak ve cevapları kendi cümlelerimle Almanca yazmaya çalışarak hazırlanma stratejimdi. Çoğu öğrenci, sınavlarda çıkabilecek soruların cevaplarını defterlerinden ezberlemeye çalışırlardı. Bu yöntemle, beyin enerjilerini ezberleyerek tüketmelerinden ötürü, ne derste anlatılanı tam olarak anlayabiliyorlardı ne de Almancalarını geliştirebiliyorlardı. Ben ise tam tersine, konuyu anlamaya ve cevapları kendi cümlelerimle yazmaya odaklanırdım. Böylece hem dersin içeriğini kavrıyor hem de dil becerimi geliştiriyordum — bir taşla iki kuş vurmak gibi.
Yazarak Dil Öğrenmek:
Cümle Fihristi Yöntemi
Almanca eğitimimizin ilk yılında işkenceye yakın bir ödev yapma sistemini benimsemiştik. Fihristimiz vardı – harf harf ayrılmış, telefon defteri gibi bir cümle fihristi. Bir cümleyi el ile defalarca yazmak zorunda olduğumuz ödevlerimiz vardı. Ağlatan cinsten ödevlerdi – bitmezdi akşam geç saatlere kadar yaz yaz yaz bir türlü bitiremezdim. Hatta ödevlerimi bitirebilmek için 3-4 kurşun kalemi birbirine bağlıyor, bir seferde aynı cümleyi 4 kere yazabilmeye çalıştığım teşebbüslerim de olmuştu.
İkinci Yabancı Dile Başlamak:
İngilizce Öğrenme Serüvenim
Aynı anda 2 yabancı dil mümkün mü?
Bu dönemde, Almanca eğitimimin yanında 2. Yabancı dil olarak İngilizce dersleri almaya başladım. Haftada sadece 2 saatti ve kesinlikle yeterli değildi. Ayrıca İngilizce’nin okunuşu Türkçe ve Almancadan inanılmaz farklıydı. Kendimi bu dilde çok yetersiz görüyordum. Ama bu dili öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu bildiğim için pes etmek aklımın ucundan geçmedi.
İnternetin Keşfiyle İngilizcenin Önemi
Özellikle İnternetin keşfi ile birlikte bu dili öğrenmeden hiçbir yere varamayacağımı anlamıştım. O zamanlar İnternete sınırsız giriş imkanımız yoktu. Teknoloji dergileri saatlik internet hediyeleri verirdi. Bu sınırlı sürede internette yolumu bulmaya çalışırdım.
“Sınırsız bilginin kapısını açabilmek için İngilizceyi kesinlikle öğrenmek zorundaydım.”
Yeni hedefimi kısa sürede belirlemiştim, bir web sitesi kuracaktım. İçeriklerimi kendi sitemden yayınlamak ve daha fazla insana ulaşabilme fikri beni inanılmaz heyecanlandırmıştı. Fakat bunu nasıl yapacaktım? O zamanlar kaynak yok, bilgi yok, teknoloji yeni ve ulaşabileceğim tüm bilgiler İngilizce. Sınırsız bilginin kapısını açabilmek için İngilizceyi kesinlikle öğrenmek zorundaydım.
Almanca eğitimim devam ederken bir İngilizce kursuna yazıldım.
İnternette Dil Öğrenme
mIRC dönemi, İngilizce pratiği, yabancılarla konuşarak öğrenme
Aynı aylarda, internet heyecanı devam ediyordu ve İngilizcemi geliştirmek için yeni bir yol keşfetmiştim; Muhabbet kanalları. O zamanlar MIRC diye bir sistem vardı – bu MIRC denilen sistemde, yabancıların olduğu kanallar da vardı. Onlara girer, ne dediğimi tam anlatamasam da, aldığım cevapları anlamlandırmaya ve dilin mantığını çözmeye uğraşırdım. İşe yarayan bir ifadeyi başka bir konuşmada tekrar kullanarak kendime pratik imkânı yaratırdım.
İngilizce Öğrenirken
Mükemmel Kaynaklara Gerek Var mı?
Basit Yöntemlerle İngilizce Öğrenmek Mümkün mü?
2000’ler
Böylece 14-15 yaşlarımda kendi kendime İngilizce pratik yöntemleri geliştirmeye başladım. Adeta bilgisayar kodu mantığıyla ilerliyordum: Bir cümle bir yerde işe yarıyorsa, başka bir durumda da mutlaka iş görüyordu. Bu süreç bana çok önemli bir şey öğretti: İngilizce öğrenmek için mükemmel kaynaklara sahip olmam gerekmiyordu. Asıl önemli olan öğrenme isteğimdi. İstek olduğu sürece, en basit araçlar bile beni ileriye taşıyabiliyordu.
Bilgisayar Oyunlarıyla İngilizce Öğrenmek Mümkün mü?
Benim Gerçek Deneyimim
Teknoloji geliştikçe bilgisayar oyunlarına olan ilgim de giderek artıyordu. Bazen farkına bile varmadan saatlerce oyun oynadığımı hatırlıyorum. Bu durum, haliyle ailemle sık sık çatışmalara yol açıyordu. Evet, haklı oldukları yerler vardı ama tamamen de yanılmıyorlardı diyemem — çünkü bu oyunların beni geliştiren yönleri de vardı. Farkında olmadan hem stratejik düşünmeyi hem de İngilizceyi bu oyunların içinde öğreniyordum.
O dönemde en çok Age of Empires, Warcraft ve StarCraft gibi strateji oyunlarına merak salmıştım. Ayrıca Resident Evil, Twinsen’s Odyssey, Sanitarium ve Dreams gibi macera oyunlarına da hayrandım. Hatta bir dönem World of Warcraft bağımlısı olduğumu bile söyleyebilirim. Bu oyunların büyülü dünyasında saatlerce kaybolurdum.
Tüm bu oyunların dili İngilizceydi ve o zamanlar Türkçe çevirileri yoktu. Bu yüzden hikâyede ilerleyebilmem için görevleri, komutları ve diyalogları kendi başıma çözmem gerekiyordu. Yani aslında sadece oyun oynamıyor, aynı zamanda İngilizceyi de yaşayarak öğreniyordum.
Deneme-yanılma yöntemiyle dili keşfediyordum; bir cümlenin ne işe yaradığını anlamak için önce tahmin ediyor, sonra oyun içindeki sonucu gözlemliyordum. “Save”, “Load”, “Quest”, “Inventory”, “Map”, “Restart”, “Continue” gibi kelimelerin Türkçelerini bilmeden anlamlarını yaşayarak öğrenmiştim. Türkçe düşünmeden, doğrudan anlam üzerinden öğrendiğim için bu ve bunun gibi kelimeler hafızama kalıcı şekilde kazınıyordu.
6 Ayda İngilizce Öğrenmek Mümkün mü? Benim Hikâyem
Seneler geçti ve üniversite sınavı zamanı geldi çattı. Her ne kadar içimde bilgisayar mühendisliği okuma isteği varsa da, en yakın arkadaşlarımdan Hamit’in ısrarlı tavsiyeleriyle yönümü değiştirdim ve tek tercih olarak İTÜ Denizcilik Fakültesini yazdım. Yedincilikle yerleştim ve böylece hayatımda bir hazırlık yılı daha başladı — bu kez İngilizceyle.
İTÜ’nün yurtlarında kalıyordum ve bu durum, harçlıkla birlikte ailemi maddi olarak epey zorluyordu. Hazırlık eğitimini tamamen atlamam mümkün değildi ama bu süreyi bir yıldan altı aya indirme şansım vardı. Bu nedenle Proficiency sınavını erken geçmek için hayatımın en disiplinli çalışma dönemine girdim.
2000’li yıllarda İTÜ gibi üniversitelerde İngilizce Proficiency sınavları son derece zorluydu ve hiçbir tolerans gösterilmezdi. Özellikle kompozisyon bölümü ürkütücüydü: En az bir sayfa, giriş-gelişme-sonuç yapısına sahip, güçlü bir fikir yazısı beklenirdi. Dinleme ve dilbilgisi bölümleri de ciddi hazırlık istiyordu.
Aslında 13 yaşında başlayan İngilizce yolculuğumun en verimli ve keskin dönemi, 18 yaşımdaki gece gündüz ders çalıştığım bu 6 aylık yoğun süreç oldu. Artık altyazısız dizi izleyebiliyor, yazılı olarak kendimi net ve akıcı ifade edebiliyordum. İngilizce seviyemde hissedilebilir bir artış oldu.
O zamanlar bugün olduğu gibi “tek tuşla düzelt” AI sistemleri yoktu. Yazdıklarımızın doğruluğunu öğrenmek için öğretmenlerin sınav kâğıtlarını haftalarca beklerdik. Yurtta kalırken özel ders almak zaten mümkün değildi.
Bugün ise siz çok daha şanslısınız. Yapay zekâ sayesinde bir tuşla hatalarınızı görebiliyor, yazılarınızı düzelttirebiliyor, gelişiminizi takip edebiliyorsunuz.
Unutmayın: Sitemizdeki Yazı Düzeltme Botu 7/24 hizmetinizde. Ana sayfadan ulaşarak yazılarınızı kontrol ettirebilir, seviyenize uygun geri bildirimler alabilirsiniz.
Yeni Bir Dile Başlarken: Gereksiz Sorulara Veda Et!
Yoğun ve disiplinli bir çalışma sürecinin ardından Proficiency sınavını ilk dönemde geçmeyi başarmıştım. Ancak Denizcilik Fakültesi “irregular” yani dönem ortasında öğrenci kabul etmediği için, öğretim yılının kalan altı ayında İzmir’e geri döndüm.
Peki bu altı ayı boş mu geçirecektim? Asla!
İzmir’e döner dönmez üçüncü yabancı dilim olacak olan İspanyolcayı öğrenmek için bir kursa yazıldım. İki değil, üç dil bilen biri olmak istiyordum. O zamanlar kafamda böyle bir Arda Erol profili vardı.
Yeni bir dile başlarken ne yapmadım peki biliyor musunuz?
- “İki dili birden öğrenebilir miyim?” diye sormadım kendime.
- “İspanyolcayı ne kadar sürede öğrenirim?” diye merak etmedim.
- “B1 seviyesine ne kadar zamanda ulaşırım?” diye kimseye sormadım.
- “Nereden başlamalıyım?” diye bile düşünmedim.
Sadece başladım.
Çünkü bu tür sorular — kulağa mantıklı gelse de — aslında tamamen gereksiz ve hatta sizi oyalayan sorular. Bir dili öğrenmenin eşiğindeyseniz ve hâlâ bu soruları kendinize soruyorsanız,
ZAMAN KAYBEDİYORSUNUZ
Öğrenmek mi istiyorsun? O hâlde başlayacaksın.
Hem de şimdi.
Bir Dil Öğrendikten Sonra Diğerleri Daha Mı Kolay Öğrenilir?
İspanyolca öğrenmeye başladığımda, hikâyemin bir gün Barselona’da ve Roma’da, üstelik bir İngilizce öğretmeni olarak devam edeceğini elbette bilmiyordum. Sadece derslerime gidiyor, ödevlerimi yapıyor ve yeni bir dil öğrenmenin heyecanını yaşıyordum. Ama bu kez her şey farklıydı.
Artık bir dil öğrenme tecrübem vardı. Almanca ve İngilizce geçmişim, İspanyolca öğrenmemde bana kolaylık sağlıyordu. Diller arasındaki benzerlikleri görüyor, benzettiğim dilde notlar alıyor, diller arası köprüler kuruyordum. Öğrendiğim bu 3 dil Avrupa dilleri arasında olduğu için benzerlikler de oldukça fazlaydı. Prepozisyon ihtiyacı, yardımcı fiiller, cümle öğelerinin dizilişi gibi konular, artık ezberlenmesi gereken kurallar yığını değil, şifrelerini daha önce çözdüğüm, tanıdık bir oyundu sanki.
Aslında o günlerde farkına vardığım şey, dil öğreniminin en temel özellklerinden biriydi: Her yeni dil, bir sonrakinin anahtarıdır. Beyniniz bir kez o “sistemi çözdüğünde”, benzer yapıdaki diğer dillerin kapısını çok daha kolay aralar.
Her yeni dil, bir sonrakinin anahtarıdır.
Gerçek Hayatta Dil Kullanmak
Okuyarak İngilizce Öğrenmek
Denizcilik Fakültesi’nin ilk yılının sonunda kendimi deniz hayatının içinde buldum. Bu sektörün bana yabancı dil konusunda nasıl katkı sağladığını düşündüğümde, aklıma ilk olarak farklı gemi ve limanlarla yaptığım telsiz görüşmeleri gelir.
Bu görüşmeler, kaptanlık görevlerimin bir parçası olmasının ötesinde, benim için bir yabancı dil pratiğiydi. Gerçek bir insan ile yabancı dilde canlı birşekilde konuşmanın verdiği heyecanı yenmek için birebirdi. Ayrıca sektörün ciddiyeti nedeniyle, söylenen her kelimeyi doğru anlamak ve her detayı eksiksiz iletmek zorundaydım. En ufak bir bilgi hatası bile şirkete binlerce dolarlık cezalar olarak geri dönebiliyordu. Bu yüksek sorumluluk, ilk başlardaki çekingenliğimi birkaç yıl içinde sarsılmaz bir özgüvene dönüştürdü. Bana şunu kanıtladı: Bir dili akıcı kullanmanın yolu, onu hayatın içinde, gerçek sonuçları olan anlarda kullanmaktan geçiyor.
Ancak işin diğer bir yüzü de vardı: Denizde konuşulan İngilizcenin kalitesi çok düşüktü. Farklı milletlerden gelen kişilerin “Hello, my friend…” diye başlayıp telaffuz ve gramer kurallarını hiçe sayarak kurduğu cümlelere uzun süre maruz kalmak, insanın kendi İngilizcesine zarar verebiliyordu. Bu riski göze alamazdım.
Bu yüzden, İngilizcemi korumak ve daha da geliştirmek için romanlar okumaya başladım. Ders kitabı falan değil; doğrudan Amerikalı ve İngiliz yazarların gerçek edebî eserleri.
O zaman şunu fark ettim: Üniversitede proficiency sınavını geçmiş olmama rağmen, hala bazı kelimeleri ve cümleleri anlamakta zorlandığım oluyordu. Ama roman dediğin de her kelimeyi sözlükten bakarak okunmaz. Ya kendimi akışa bırakıp her detayı anlamadan okumaya devam edecektim ya da o kitap bitmeyecekti. Ben ilk seçeneği seçtim.
Sonra ilginç birşey keşfettim: Anlamını bilmediğim o kelimeler, birkaç sayfa sonra yeniden karşıma çıkmaya başladı. Bu tekrar, aynı kelimeyi farklı bağlamlarda görmemi sağladı. Böylece anlamı keşfederek öğreniyor, üçüncü, dördüncü kez karşılaştığımda ise beynimde verdiğim anlamı teyit ediyordum.
Bu, o zamanlar, dil öğreniminde keşfettiğim en güçlü yöntemlerden biri olmuştu: Türkçe düşünmeden, kelimenin bir cümle içindeki anlamını keşfetmek için muhteşem bir yoldu. Bu konuyu detaylı olarak anlattığım şu Youtube videosunu izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=WRHWVxhbv9A
Bir dili akıcı kullanmanın yolu, onu hayatın içinde,
gerçek sonuçları olan anlarda kullanmaktan geçiyor.
Sadece İngilizce Konuşarak Ders Anlatmanın Gücü
Öğretirken Öğrenmek: En Etkili Yöntem
Yıllarım denizlerde geçerken, içimde bir şeyler değişmeye başlamıştı. Yaşamak istediğim hayatın tam olarak bu olmadığını fark ediyordum ve yeni arayışlar içerisindeydim. Bu duygularımı paylaştığım yakın arkadaşlarımdan biri de bana hiç beklemediğim bir fikir verdi. “İngilizce öğretmenliği!” hem de yurtdışında! Detayları araştırdığımda bir öğretmenlik sertifikası (TEFL – Teaching English As a Foreign Language) sayesinde ana dili İngilizce olmayan dil öğrencilerine İngilizce öğretme hakkına sahip olabileceğimi öğrendim. İngilizcem fena değildi, annemden ötürü (Kendisi de öğretmendir) öğretmenliğe de aşinaydım, bu sebeple bu fikir bana çok da uzak gelmedi. Bu sertifikayı alabileceğim kurumları araştırdım. Yeni bir meslek yeni bir hayat anlamına geleceği için yaşayacağım şehri de özenle seçtim. 20’li yaşlarında bir genç için o zamanlar bir rüya şehri gibiydi seçtiğim bu şehir. Tüm evraklarımı hazırladım ödemelerimi yaptım ve hayatımı değiştirecek olan şehire, Barcelona’ya yola çıktım.
Eğitim hızlıca ve yoğun bir şekilde başladı. Öğretmenliğin temellerini ve bir konuyu verimli bir şekilde anlatmanın farklı metotlarını öğreniyorduk. Bunlardan en fazla göze çarpanı ise İngilizce konuşarak verilen İngilizce eğitimiydi. Öğrenci seviyesi ne olursa olsun İngilizce dersi İngilizce konuşularak verilmesi gerekiyordu. Bu da ilk İspanyol öğrencilerim tarafından garipsenecekti. Özellikle ilk verdiğim derslerde şu cümleler geliyordu arka sıralardan “ Ben İngilizce bilmiyorum diye bu sınıfa geldim, İspanyolca anlatmayacaksanız nasıl öğreneceğim?”
Öğrencilerin bu şokunu ve hamlesini çok genç yaşta olmama rağmen durumu güzel yönetip onlara İspanyolca düşünmelerini engellemek için sadece İngilizce konuşarak ders anlattığımı açıkladım sakince. İlk başta bu kolay olmadı ama kimse zaten dil öğreniminin ya da öğretiminin kolay olacağının garantisini vermemişti bana. Bir süre sonra aynı öğrenciler, derste sürekli duydukları cümleleri içgüdüsel olarak kullanmaya başladılar:
“What does it mean?”
“Please turn the page.”,
“ Listen and repeat after me.”,
“What do you think that means?”
“Can I go to the toilet, please?”
Gibi cümlelerin İspanyolca ne anlama geldiğini ben öğrencilere anlatmadan onlar zamanla kavramaya ve hatta bu cümleleri aktif ve akıcı bir şekilde kullanmaya başlamışlardı. Akıcı olmalarının sebebi, cümleleri olduğu gibi, ses olarak, bir refleks şeklinde öğrenmiş olmalarıydı. Cümleleri sıfırdan kendileri kurmuyorlardı bu da onlara konuşurken zaman kazandırıyordu. Bu da öğretmenlik okulunda aldığımız eğitim temelinin gerçekten işe yaradığının kanıtıydı.
İşte seneler sonra pakademi.com’ eğitim platformumuzda karşılaştığınız, sadece İngilizce konuştuğum derslerin arkasında yatan mantık ve hikaye budur. Şu linke tıklayarak başlangıç seviyesindeki konuşma derslerimizden birini deneyebilirsiniz. [ Sıfırdan A1 Temel İngilizce Kursu İlk Konuşma Dersi https://pakademi.com.tr/courses/sifirdan-a1-temel-ingilizce-kursu/lesson/selamlasmalar/ ]
2 sene boyunca Barcelona’nın Manresa semtinde İngilizce öğretmenliği yaptım, anadilim İngilizce olmadığı ve her dersi sadece İngilizce anlatarak işlediğim için, derslere ekstra efor sarfederek hazırlanıyor ve öğrencilerin sorularını yanıtsız bırakmamak için elimden geleni yapıyordum.Tüm bu emek karşılığında da İngilizcemi daha da geliştiriyordum. Her verdiğim dersten bir şeyler öğrenip çıkıyor, bir dersi defalarca tekrar ediyordum. Bu tekrarlar sayesinde bilgi, zihnimde bir çaba olmaktan çıkıp adeta bir reflekse dönüşüyordu. Bu da beni İngilizce’de anadil seviyesine her gün daha fazla yaklaştırıyordu. Bir yandan öğretmen olarak para kazanıyor bir yandan da kendimi geliştirmeye devam ediyordum. Hem de sadece İngilizce değil, öğrenciler sınıfta İspanyolca konuştuklarında da İspanyolcamı geliştiriyordum. Öğretmenliğe başlamamdan 8 ay sonrasında artık yavaş yavaş İspanyolca konuşmaya başlamıştım. ( Bu 8 ayı kendi gelişiminiz ile karşılaştırıp moral bozmayın lütfen – ben tam bir inek öğrenci modeliyim – gün içinde saatlerce ders çalışıyordum – gece gündüz kendimi İspanyolca’ya maruz bırakıyordum.)
Bazen bir dili öğrenmenin en iyi yolu, onu sevdiğiniz başka bir hedefin aracı haline getirmektir.
Sahne Metodu;
Role Girerek İngilizce Öğrenmek
Barcelona’da geçen iki yılın sonunda önümde şaşırtıcı bir ihtimal belirdi: İspanyol vatandaşlığı. Çalıştığım okul, evraklarımı hazırlamaya başlamış, hatta bir avukat bile ayarlamıştı. 2 yıl daha İspanyadan çıkmazsam pasaportum hazırdı. Fakat bu seçenek kulağa bir ödül gibi gelse de içimde tuhaf bir his uyandırdı. Yirmi iki yaşındaki özgür ruh Arda Erol, tek bir ülkeye bağlanmayı kabul etmiyordu. Ertesi gün Türkiye’ye dönüş biletimi aldım. Türkiyeye döndüm, haftalar, aylar geçiyor bu arada atlayarak anlatıyorum.
Tekrar gemiye çıktım, yeni bir atılım yapabilmem için para biriktirmem gerekiyordu. Bu arada hala, hayatımda tam olarak ne istediğimi keşfedememiş ve içinde bulunduğum arayışa devam ediyordum. Yine aylar süren bir kontratın bir gününde, yurtdışında bir oyuncu olma hayaline kapıldım ve bir karar verme sürecinden sonra, kendi kendime hazırlıklara başladım. Sevdiğim yabancı dizilerdeki sahneleri kaydediyor, replikleri İngilizce olarak ezberleyip o sahneleri oynamaya çalışıyordum. İngilizce tiradları kelimesi kelimesine anlamaya, ezberlemeye ve duygu katarak canlandırmaya çalışıyordum. Oyunculuk konusunda hiçbir zaman çok yetenekli değildim ve performanslarım epey vasattı, fakat denizci arkadaşlarım cesaretimi kırmak yerine beni hep desteklediler. (Doğru arkadaş seçmenin önemini de başka bir gün konuşabiliriz.)
Asıl hedefim bambaşka olsa da yaptığım her çalışma, İngilizceme doğrudan katkı sağlıyordu. Bu, sadece bir metinle aslında kendimi ne kadar geliştirebileceğimin canlı bir kanıtıydı. Ve bu süreç, bana en önemli derslerden birini verdi: Bazen bir dili öğrenmenin en iyi yolu, onu sevdiğiniz başka bir hedefin aracı haline getirmektir.
Dil Bariyerinin Zamanla Çöküşü
Aradan haftalar, aylar geçti ve tiyatro hayali bu kez beni operaya, opera da İtalya’ya sürükledi. Çokça emek verdiğim bir sürecin sonunda, dünyanın opera alanında en saygın okullarından biri olan Roma’daki Santa Cecilia Konservatuvarı’nı kazandım ve İtalyanca öğrenmeye başladım.
Tüm derslerim İtalyancaydı ve bu dili öğrenmeye her ne kadar İtalya’ya gelmeden önce başlamış olsam da, özellikle sanat tarihi ve sanat felsefesi gibi sözel derslerde anlama zorluğu çekiyordum. Bu yüzden dersleri telefona kaydedip, eve gidince bir-iki kez daha dinleyerek, not alarak çalışıyordum. Başka çarem yoktu ve bu yöntemden inanılmaz verim alıyordum. Farkında olmadan saatler süren bir “listening” çalışması yapıyordum oysaki…
Benzer Dillerin Tuzakları: İspanyolca vs. İtalyanca
İki dili aynı anda öğrenebilir miyim?
Bunun dışında İspanyolca bana ne kadar İtalyanca öğrenmem konusunda yardımcı olduysa da aynı ölçüde de köstek oluyordu. Bu iki dil arasında alışılagelmişin dışında bir bağ vardı. Bir yandan sanki aynı dilin başka bir versiyonunu konuşuyormuşsun hissi, diğer yandan birbirinden tamamen farklı kelime ve cümleler. Belli bir noktadan sonra inanılmaz derecede kafam karışıyor ne italyanca ne de İspanyolca konuşabiliyordum, kilitleniyordum. Bu süreç yıllar içinde yavaş yavaş değişmeye başladı ve İtalyancam İspanyolcamı ele geçirdi. Şu an ne kadar İspanyolca anlayabiliyor olsam da ne zaman konuşmaya çalışsam birkaç kelimeden sonra dilim kendiliğinden İtalyanca’ya dönüyor. Yani maalesef artık eskisi gibi akıcı İspanyolca konuşamıyorum. Tekrar İspanyaya dönsem ve orada yaşamaya başlasam belki bu durum değişir ama anladım ki bazı dil ikilileri arasında bir uyumsuzluk olabiliyor. Bu sebeple birbilerine benzeyen iki dili aynı anda öğrenmenizi tavsiye etmiyorum.
“Birbilerine benzeyen iki dili aynı anda öğrenmenizi tavsiye etmiyorum.”
Yurtdışında Dil Öğrenirken Uygulayabileceğiniz Taktikler
İtalya maceramda hedeflerim belliydi.
İtalyancayı mükemmel bir seviyeye çıkarmak ve bir opera sanatçısı olmak. Bu sebeple sosyal hayatımı etkileyen bazı kararlar aldım.
- Türklerle arkadaşlık etmeyecektim.
- Sadece İtalyanlarla arkadaşlık edecektim.
- Kimseye İngilizce konuşabildiğimi söylemeyecek, kimseyle İtalyanca dışında bir dilde iletişim kurmayacaktım.
Bu tercihler ilk başta beni oldukça zorladı. İtalyan arkadaşlarımla dışarı çıktığımda konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyor ve sıkılıyordum. İtalyanlar çok konuşan, çenesi düşük bir millet, saatler boyu oturup konuşurlardı, ben de öyle anlamadan dinlerdim. Ama pes etmedim, bir şekilde bu dili öğrenecektim. Öyle de oldu yaklaşık 6-8 aylık bir “hiç anlamama” döneminden sonra bir gün muhabbetlere yavaş yavaş katılmaya başladığımı farkettim. O korkunç, soğuk ve sıkıcı dil bariyeri gözümün önünde yıkılmaya başlıyordu. Benim için başka bir dönem başlıyordu. Ben de onlardan biri olmaya başlıyordum.
O zaman anladım ki, bir kültürü gerçekten tanımak için sadece orada yaşamak yetmiyor. O dilin içine girmeden, insanlarıyla vakit geçirmeden, gündelik hayatlarına karışmadan kültür denen şeyi anlayamıyorsunuz. Bunu başardığınızda ise içinizde bambaşka biri doğuyor. Bu deneyimin verdiği haz ise gerçekten paha biçilemez. Yaşamayan bilemez! Bu dediğim şey öyle bir ülkeye 1 haftalığına gidip turlara katılıp, koştur koştur turistik yerlere gitmekten bambaşka bir deneyim. Umarım bir gün siz de bu duyguları yaşarsınız.
“Bir kültürü gerçekten tanımak için sadece orada yaşamak yetmiyor.”
İngilizceye Kendini Maruz Bırakmak: Gerçekten İşe Yarayan Bir Yöntem mi?
Pasif Dinleme Nasıl Yapılır?
Bu dil bariyerinin kırılması için kullandığım metotlardan diğer biri ise sürekli olarak kendimi dile maruz bırakmaktı. Zaten gün içinde, okulda İtalyancaya oldukça maruz kalıyordum ama günün kendi başıma kaldığım saatleri de oldukça fazlaydı. Yurt dışında yaşamaya başladığınızda sosyal bir çevre edinmek aylarınızı hatta yıllarınızı alabilir, bu süre zarfında geçici arkadaşlıklar edinebilirsiniz ama gerçek bir sosyal ağ kurmak oldukça zaman alabiliyor. Bu sebeple kendi kendinize geçireceğiniz saatlere hazırlıklı olmalı, bu saatleri verimli geçirmek için çabalamalısınız.
Ben de aynen böyle yaptım. Kulaklığım neredeyse hiç kulağımdan çıkmıyordu; sabah kalktığım andan gece yatana kadar İtalyanca radyo dinliyordum. Yürürken, otobüste, metroda, spor yaparken, evde… Her fırsatta. Bu metodu uygularken yine kitap okuma metodunda size anlattığım gibi, herşeyi anlamaya çalışmadan, sadece iyi vakit geçirmek için pasif dinleme yapıyordum. Aslında bu metot, italyan arkadaşlarımla dışarı çıktığımda yaşadığım tecrübenin aynısı idi, dinleyip anlamamaya devam ediyordum.
Anlamıyordum ama bu beynimin çalışmadığı anlamına gelmiyordu. Tam aksine bu süreçte zihinde çok ilginç bir şey oluyor. Siz anlamadığınızı sanarken, beyin aslında sessizce çalışmaya devam ediyor. Hiçbir kelimeyi bilinçli olarak kavrayamasanız da, duyduğunuz her ses, her ritim, her tekrar beynin içinde bir yere kaydoluyor. Buna bilim dünyasında istatistiksel öğrenme deniyor. Yani beyin, farkında olmadan dili çözmeye başlıyor: Bu ses bu sesten sonra geliyor, şu kelime hep aynı tonda söyleniyor, bazı cümlelerin sonunda hep aynı yapı var…
Tıpkı yeni doğmuş bir bebeğin yaptığı gibi.
Bebekler dili anlamaya çalışmaz; sadece duyarlar. Ama bir gün, o duydukları ses, sadece ‘ses’ olmaktan çıkar ve ‘anlam’a dönüşür. Pasif dinlemede de olan şey tam olarak budur. Dil önce zihne değil, kulağa yerleşir. Ve eğer bu maruz kalma kesintisiz devam ederse, bir noktadan sonra mucizevi bir eşik aşılır. Beyin, şimdiye kadar kapalı olan o yabancı dil dünyasının kapılarını yavaş yavaş aralamaya başlar. Artık her kelimeyi anlamıyor olsanız bile, dil size tamamen yabancı gelmez.
🎓Dil ve Eğitim Yolculuğum
- İzmir Anadolu Lisesi – 6 yıl Almanca
- Salier Realschule (Almanya) – 2 kez öğrenci değişimi
- İTÜ – İngilizce Yeterlilik (Proficiency)
- İTÜ – Deniz Ulaştırma Ve İşletme Mühendisliği
- BESS Barcelona – Yabancı
- Dil Öğretmenliği & TEFL
- Barcelona / Madison Escuela – İngilizce öğretmenliği (2 yıl)
- Roma / İtalya – Erasmus Plus Eğitim Programı
- Roma – İngilizce öğretmenliği (4 yıl)
- Creative Europe – uluslararası proje ( 2 Yıl üst üste )
- İtalya MAECI Bursu – 2 kez Türkiye Birinciliği
- Conservatorio Santa Cecilia Roma – Canto Lirico Diploması
Tüm Bu Deneyimi Senin İçin Bir Metoda Dönüştürdüm
İtalya maceram, konservatuvardan mezuniyetimin ardından ortaya çıkan Covid-19 salgını nedeniyle sona erdi ve Türkiye’ye dönerek İstanbul’a yerleştim. Döner dönmez de yıllar boyunca edindiğim yabancı dil öğrenme ve öğretme deneyimlerini bir araya getirip, kendi yöntemlerimi sizlerle palaştığım eğitim platformu Pakademi.com’u kurdum.
Pakademi’de; 30 yıllık dil serüvenimde İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Almanca ve şimdi de Bahasa öğrenirken kullandığım taktikleri, öğrenme stratejilerini ve kişisel yöntemlerimi sizlerle paylaşıyorum. Üç yılı aşkın süredir aktif olan Pakademi, bugüne kadar 4000’den fazla öğrencinin dil yolculuğuna eşlik etti ve gerçek kullanıcı yorumlarıyla 5 üzerinden 4.9 memnuniyet oranına ulaşarak Türkiye’deki eğitim platformları arasında örnek gösterilen bir başarıya imza attı.
Ben Başardıysam, Sen de Başarabilirsin

Sevgili Arda hocam hayat muazzam sürprizlerle dolu 🙏 ingilizce uzun yıllardır pek çok kez deneyimledigim onca şeye rağmen ogrenemedigim bir dildi hatta en basit şekilde bir cümle kurabilecek kadar kendime güvenimi yitirdiğim ve pes ettiğim bir travma halini almıştı 😄 hatta en son dedim ki yok olmuyor benim ingilizce konuşan ülkelerde yıllarca yaşamam lazım; sanırım başka türlü olmayacak ..Ta ki size rastlayan kadar ..inanın çocuklar gibi şenim. Nasıl mutluyum nasıl heyecanlandım coskulandim .. sizi gördüm ve hemen dersinize başladım. Şuan 5. Dersinizdeyim nasıl anladım nasıl keyifli dedimya çocuk gibi oldum ve size bu mutluluğum için teşekkür etmek istedim hemen sıcağı sıcağına..çok sevdiğim bir roman gibi ..anlatımınız o kadar guzel ki sagolun sizin gibi bu dilin algoritmasini çözmüş, o güzel enerjiniz ve ışıl ışıl parlayan gözleriniz bu isi nasil içtenlikle ve özenli yaptığınızın bir kanıtı hep hoş kalın sağlıcakla 🙏🌻
Özlem Türkmen

Hocam ben online eğitiminizi satın aldım ve o kadar çok etkili oldu ki kısa sürede yıllardır öğrenemediğim ingilizceyi keyifle öğrenmeye başladım. Çok teşekkür ederim!
Elif Öztürk

Hocam, sizi böyle motive görmek bizleri de motive ediyor. Amerika’ya psikiatrist olarak gideceğim, İngilizceyi en temelden eksizsiz tekrar edeyim diye kursunuzu aldım çok memnun kaldım. Heyecanla 2.kursunuzu bekliyorum.
Serkan Kaya

Hocam Yıllardir ingilizce ogrenmeye çalışıyorum ama temel alt yapım oturmamisti ve motivasyonum düşmüştü sorun bende deyip tam birakacakken Bu kursa katıldım ve inanın şu an yabancılarla konuşabiliyorum basit seviyede ,A2 ve sonraki asamalarida bekliyoruz insaAllah tez zamanda.
Sevgi Arslan Yılmaz

Öğretmek kesinlikle bir yetenek. Sizin sanatçı olduğunuzu bilince bu bir tesadüf değil pek tabii. müthiş bir emek ve içtenlikle yaptığınız öğreticiliğinizin karşılığı ben bu işi sizin de sayenizde başaracağım. keşke eğitim sisteminizde sizden çook olsa…
Burak Şahinler

Yıllardır okullarda görülen eğitimler hikayeymiş. Yurtdışına çıkmadan dil öğrenilmez diyen herkes yanılıyor. Öğretme tekniğiniz anlatımınız mükemmel, artık ileri seviyelere geçebileceğime inanıyorum, çok çok teşekkür ederim.
İrem Aksaylar

Ben de bir dil eğitimcisiyim. Videolarınızı izlediğimde hem kendi öğretim serüvenim hem de yıllardır gözümde büyümüş İngilizce’yi öğrenmek artık eskisi kadar korkutmuyor. Teşekkür ederim.
Eren Yıldırım

Sende başka bir şey var… Kumaşın çok iyi…Kendine inanan biri olduğun çok belli. 51 yaşındayım, seni takip edip de kötü eleştiren yok. Gerçekten çok iyisin. Yolun açık olsun…
Meltem Canyılmaz